29 Ocak 2011 Cumartesi

kimbilir

kalbimi titretiyor,öldürüyor yavaş yavaş
ruhumun hicranını söyle kimler bilir
ah beni benden eden o aşk şarkıları
beni kaçıncıya ağlatıyor kimbilir

söyle sevgilim bu aşk yasak mı bize
böylesine sevmeler hep günah mı bize
oturmadan tek birgün bile diz dize
bu kaçıncı ayrılışımızdır kimbilir

hasretine sarıldım da yattım her gece
uyumadım,çile üstüne çile kattım her gece
bilmem nereden geldin yine aklıma gece gece
bu kaçıncı sayıklayışımdır adını kimbilir

ıssız gecede sen

ıssız karanlık bir gece ve çıkmaz bir sokak
yağmur sanki deliyor göğü bulutları yırtarak
bütün izlerini siliyor,akıp gidiyor önümden
beni ardında sırılsıklam yapayalnız bırakarak

bütün ışıklar sönük,gölgeler çekilmiş geceden
yağmur damlaları süzülüyor kapanmış pencerelerden
uzaklarda hafiften cılız bir aydınlık görünüyor
bir mum ışığıyla aydınlanan perdelerden

gecenin bir yarısında hayalinle yürüyoruz
bir rüzgar çıkıyor içimiz titriyor üşüyoruz
daha bir sokuluyorsun tutup ellerimden
sonra o karanlıklara şarkımızı söylüyoruz

dilencinin sonu

sevgiye sarılıyorum her seferde
bu dünyanın çekilmez çilelerinden
bir damla suya hasret gibiyim
aşk dileniyorum kalpsizlerden

paramparçayım sabaha karşı her seherde
zulüm ve ıstırap görüyorum ellerden
ruhumu ateşlere atmış gibiyim
bir merhamet istiyorum gidenlerden

açılsın istiyorum artık bu perde
zalimler acımasızlığı atsın içlerinden
ölümlere yaklaşmış gibiyim
bıktım sevdayı tüketenlerden

yangın

bir yudum sevda aramakla geçti ömrüm
kapılar bir bir yüzüme kapandı neyleyim
göğsünde kalp yerine taş olanlar gördüm
derbederim,paramparça olmuş yerlerdeyim

her fani bir sır taşırmış kendi içinde
bir sır ki ta kalbin en derinlerinde
ruhların bir gün göğe yükseldiği yerde
onlar güler ben dünyaya ağlarım

kalpler katran karası yanılgı üstüne yanılgılar
eller günahlar içinde alınlarda karaltılar
günler birer hengame içinde yitip kayboluyorlar
kalpleri ferah olanlara inat ben aşkla yanarım

vaad:bu dünyaya yazılar

kocaman dünya da küçük bir insanken
ve yarınlar ne getirir hiç bilinmezken
ruhlar bedenlerden önce ölürken
sana neyi vaad edeyim

zulüm kaplamışken dünyanın her bir yanını
çareszilik ateşi sarmışken dört bir yanı
ve anlayamazken insan avuçlarından kayanı
sana neyi vaad edeyim

bir parça kuru ekmek değerliyse bin altından
o altınlar daha kıymetliyse eğer bir canadan
ümitler kesiliyorsa daha çıkmayan candan
ben sana neyi vaad edeyim

her gece karışıyorsa rüyalar karabasanlara
zalimler indiyse bütün şehirlere,sokaklara
işkence bitmediyse hala masum çocuklara
ben sana neyi vaad edeyim

insanlar dilenirken sokaklarda,krallar saraylarda
delik bir mintanla üşürken garip soğuk kaldırımlarda
krallar üşümez yattıkları o kuş tüyü yataklarda
ben sana neyi vaad edeyim

bir ölüm görünce insanın titremiyorsa içi
anlamıyorsa hala bu dünya dedikleri geçiçi
her bir pisliği kaldırıyorsa paslanmış içi
ben sana neyi vaad edeyim

insanlar bunca aydınlık altında karanlıktaysa
kalpler huzur huzur diyerek çıldırıyorsa
ve insan gelişinin sebebini bilmiyorsa
ben sana neyi vaad edeyim

toprak kuruyup sular çekiliyorsa yavaş yavaş
eller adaletsizler için kalkıyorsa yavaş yavaş
zaman akıp insan yaşlanıyorsa yavaş yavaş
ben sana neyi vaad edeyim

binbir acı binbir ıstırapla doldu bu dünya
hep bir masalda kaldı o hiç bitmeyen rüya
insan aradı aradı da mutlu olacaktı güya
ben sana bunu nasıl anlatayım

bir çocuk öldü

bir çocuk öldü dün
ölümü hayallerin öncesinde
bir çocuk gençliğini görmeden öldü
umutları taptazeydi içinde

bir çocuk tahta bir tabuta girdi
gözlerinde ölmenin çaresizliği içinde
koşup oynamanın tadını almadan
annesinin şefkatli ellerinde

tutulmuş gibiydi güneş,bulanık
rüzgar bir esinti halindeydi
küçük bir evde perişan,yıkık
sefalet ve ıstırap içinde

dünya bir çocuğa daha kıydı
bahar gelirken,çiçekler açarken
dünya yine o zalimlere kaldı
küçücük bedeni omuzlarda taşınırken

anne

sarıp sarmalarken şefkatli ellerinle
ben yine hüzünler veriyorum sana
düşüyorum ne zaman hayattan kaçsam
sevgi ve özlemle açtığın kollarına

senden uzakta hep eksik kalıyorum
sensin ruhumu merhametinle dolduran
yüzüme kapanmayan kapı senin kapın
içimde bir kandil gibi yanıyor hatıran

özlüyorum seni,her ne yapsam aklımdasın
sensizlik bir hastalık gibi içimde anne
sızlıyor kalbim sana nasıl anlatsam
her gün biraz daha tükeniyorum ben anne

her yaşayan gibi bende büyüdüm bir bak
tuttuğun ellerimle hayata sarılıyorum anne
kabuslar içinde uyanıyorum her akşam
inan büyümeyi ben istemedim anne

biri geldi kırdı kanatlarımı,çaresizdim
gözyaşlarımı akıttım,başımı koyduğum yastığa
öğrettiğin gibi her sabah umuda açtım gözlerimi
her akşam bir ölü gibi girdim yatağa

acımasızlıklar gördüm,kahpe kurşunlar vurdu beni
bir gün ölebilmek tutkusuyla yaşayıp durdum
artık kimse mavileri sevmiyor senin gibi anne
bu beş para etmez dünyadan bıktım,yoruldum

sen uçsuz bucaksız denizleri gibiydin kalbimin
karşılıksız sevgiye açılırdı bütün kapıların
senin göğünde ferahtım mutluydum ben anne
nerede şimdi bana hayat veren bakışların

sana mektuplar yazıyorum,gelmeyecek anne
sana ağlayışlarım hiç bitmeyecek anne
yıllar geçecek asırlar geçecek amma
sana olan hasretim bitmeyecek anne